Yazma süreci garip bir süreçtir. Tıkanıp kaldığınız bir harfin bile binlerce ton ağırlık taşıdığı, ne söyleyeceğinizi bilemediğiniz zamanlar olur. Yazmak istersiniz ancak yüreğinizdeki yük kelime olup konuşmak istemez. Boğum boğum tıkanır yazmak isteyip de yazamadıklarınız. Kısır bir sancı başlar. Yazmak zorundasındır ama yazamıyorsundur. Elinden hiçbir şey gelmez. Beklersin, beklersin için sıkılır beklersin… Beklemekten başka yapacak bir şeyin yoktur bilirsin. 
O an geldiğinde ise kelimeler harf harf, hece hece dökülmek için zorlar seni. Bir an önce yazılmak isterler. Anlatmak istedikleri vardır, söylemek istedikleri. Yazmak, hayatın söylemek istediklerinin doğumudur. Sancı başladı mı, durduramazsın. 
Yazmak yaşam gibidir. Tıkanıp kaldığın, elinden bir şeyin gelmediğini gördüğün zamanlar da olur, akışına kapılıp başını döndürdüğü de…
 Bazen tek bir kelime koca bir kitap doğurur. Bir bakarsın bir kelimenin içine saklanmış uzun bir maceranın kahramanısındır.  Bazen de koca bir kitaptan bir cümle yüreğine dokunur. 
Yazmak hayat gibidir. Önce içinde büyür…
İçimde büyüyen kelimelerin doğmasını beklerken, bir hafta boyunca ne yazacağımı düşünüp durdum. Şu ana kadar. Şimdi, kelimeler kendi kendilerini yazıyorlar. 
Biraz önce dokuz askerimizin şehit olduğunu okudum. İsimlerini okumak, nerede şehit olduklarını duymak acıtacaktı biliyordum. Milli Savunma Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada; “Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde 12 Ocak 2024 tarihinde bir üs bölgemize sızmaya çalışan teröristlerle çıkan çatışmada dokuz kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, dört kahraman silah arkadaşımız da yaralanmıştır. Yaralılarımız hastaneye sevk edilmiş ve tedavilerine başlanmıştır.” deniliyordu. 
“Sizi toprağa değil yüreğimize gömdük”  
Bakanlık tarafından paylaşılan şehitlerimizin fotoğraflarına bakınca baba ocağına düşen ateş geldi aklıma. Onlarla ben de öldüm. Bu vatan uğruna verilen binlerce can. Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız şehit acısına bir yenisi daha eklendi. Ateş düştüğü yeri yakmıyor her zaman kocaman bir yangın olup sarıyor memleketi. İsim, yaş, memleket ne fark eder yiğidim? Sen gittikten sonra…
Kelimelerin tarif edemediği bir acı bu. Dokuz şehidimiz, dört yaralı askerimiz… Hepsi vatan evladı, hepsi vatan uğruna. Biz sıcak evlerimizde,  karnımız tok sırtımız pek yaşarken, bizi yaşatabilmek için şehit olan onlarca can…
"Şehit vermekten daha acı bir durum varsa, o da; şehit vermeye alışmış bir toplum olmaktır." demişti rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu. Pencereden baktığımızda güneşi esirgemiyorsa gökyüzü, birileri bu günlerin bedelini ödediği içindir. Alışmadık, alışmayacağız, alıştırmayacağız. Şehit düşmek, vatan toprağına düşen en değerli tohum olmaktır; o tohum, sonsuz bir özgürlük fidanıyla yeşerir.  Vatan için, özgürlük için, şehit olan gencecik canlar için sadece bugün değil her gün Türkiye!
İşte yazmak böyle bir şeydir. Acıtır, ağlatır, susturur… ! Çünkü bilirsin ki, hiçbir cümle tarif etmeye yetmez içindeki yangını. 
Başımız sağ, vatanımız var olsun Türkiye.
Ylz der ki; Vatan sevgisi, her şehidin gözlerinde parlayan bir yıldızdır; o yıldızlar ki, gecenin karanlığında milletimize rehberlik eder.