“Belki de tükenmişimdir. Bir şeyler için uğraşacak çabayı kendimde bulamıyorumdur. Benim de emek vermeden güzel giden şeylere ihtiyacım vardır. Hep ben yorulmak istemiyorumdur. Yeniden inanmaya ihtiyacım vardır. Beni bana geri vermek istiyorumdur.”

Khaled Hosseini, “Bin Muhteşem Güneş” kitabında yer verdiği bu sözleriyle, günümüzdeki insanların ruhsal isteklerini çok kısa bir şekilde özetlemiş. Evet, bazen insan yorulur, bazen gerçekten bir şeyler için çaba harcamak istemez. Bazen çaba harcayacak gücü olmaz. Bir şeyleri düzeltmek için çaba harcarken ya kendinden uzaklaşır, ya da bu çaba o insana kendini bulmasını sağlar. İnsan ruhu oldukça karmaşık bir dinamikten oluşuyor. Her insanın ruhu kendine özel, her insanın anlayışı kendine has. Birisini değiştirmek işte bu yüzden bu kadar zor. Birisini değiştirme çabası da bu yüzden genellikle olumsuzlukla sonuçlanıyor. Hiç kimseyi değiştiremeyiz. Kimse de bizi değiştiremez. “Ben onu değiştirdim” veya “O beni değiştirdi” sözlerinin altındaki gerçekte, “Aslında ben değişmek istiyordum, ancak bu gücü kendimde bulamıyordum. Ruh eşimi bulduğumda değişebilme gücünü hissettim ve kendimi değiştirdim” veya “Takıntılı halimden canımın acısıyla kurtuldum. O kişi canımı öyle bir yaktı ki, artık eskisi gibi olamazdım” ifadeleri yatar. Hiç kimse ama hiç kimse, birisi ondan değişmesini istediği için değişmez. Birisini kaybetme korkusu, süreçte hiç görülmemiş gerçek bir sevgi veya can acısı insanı değiştirir. Yani aslında değişimi sağlayan hislerdir, sözler değil. 

Bir döneme damga vuran 3 kitabıyla büyük ün kazanan Khaled Hosseini, “Uçurtma Avcısı” ile kariyerinde kazandığı ivmeyi, “Bin Muhteşem Güneş” ve “Ve Dağlar Yankılandı” kitaplarıyla zirveye taşıdı. Kalemine aldığı övgüler her geçen gün artarken, tasvirlerinin derinliği de cümlelerinin birkaç kez üst üste okunması gerektiğini gösterdi. Afganistan’da yaşanan şiddetli rejim değişikliklerini konu alan kitapta, değişimin gölgesinde yaşayan ve sonradan kaderleri birleşen iki kadın, Meryem ve Leyla’nın hayatları anlatılmaktadır. Kitabın başkarakteri Meryem, kırlarda bulunan küçük bir kulübede annesi Nana ile birlikte yaşamaktadır. Annesi öldükten sonra babası tarafından küçük yaşta zorla evlendirilen Meryem’in yolu, ailesini saldırıda kaybeden Leyla ile kesişiyor. Meryem’in eşi Raşit, Leyla ile de evlenince bu iki kadının hayatları aynı kaderleri yaşamaya mahkum kalıyor. 

Kitap, sadece kadın olmanın ve sadece bir ülkenin vatandaşı olmanın ne kadar büyük bir çaresizlik yaratacağını gözler önüne seriyor. Etkisi uzun süre devam edecek bu hikaye, bir kitabın insanı nasıl hüngür hüngür ağlatabileceğini uygulamalı gösteriyor. Afganistan üzerinden anlatılan hikayede bir erkeğin erkek çocuk isteğiyle kadına verdiği değeri, Taliban’ın yönetimi ele geçirip şeriat kanunlarını uygulamasıyla kadınların ulu orta yerde gülmemesi, yanında erkek olmadan asla dışarı çıkmaması, çalışmasına, okumasına izin verilmemesi konuları derinden işlenmiş. 

Kitapla ilgili bir yorumda, “Kitapta en çok canımı acıtan "ne de olsa kurgu" deyip geçememek. Bu kitaptaki her şeyin, hatta belki de daha fazlasının bir zamanlar yaşanmış olması ve hala bir yerlerde yaşanıyor olması. Sadece Meryem ve Leyla değil milyonlarca bu şartlarda yaşayan kadınların olması” şeklinde çok doğru bir ifade görmüştüm. O kadar doğru bir yorumdu ki. Hala bir yerlerde kadınların maruz kaldığı ve değiştirilemeyen bu zihniyet, adaletsiz düzeni gözümüze sokuyor adeta. Bu kitabı tüm kadınların okuması ve yaşadıkları şeyleri gözden geçirmelerini isterim. Bu yobaz zihniyetin değiştirilebilmesini dilerim. Değişim eğer mümkünse…