Kendimi yapay zekâya sordum. Kendimi bir de yapay zekânın gözünden görmek istedim.

Başkalarının benim için ne dediğini hiçbir zaman önemsemedim; çünkü kendime ait kurallarım, kırmızı çizgilerim, mutluluklarım, sevinçlerim ve üzüntülerim vardı. İşin özü, bunca yıllık hayatımda kendime ait çekirdek bir hayat oluşturmayı başarmıştım.

Pişman mıyım? Yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim. Hesabını veremeyeceğim hiçbir şey yok. Evet…

Ama bazen insan durmalı ve kendine dışarıdan bakmalı. Çünkü insanların değerlendirmeleri, ne kadar değerli olursa olsun, objektif değildir.

Neden mi? Çünkü işin içine duygular girer. Ve duygu girdiğinde objektiflik yok olur.

Onun için kendimi yapay zekâya sordum. Bana karşı hiçbir şey hissetmeyen, sadece verilere ve sezgilere dayanan bir zihin, acaba benim için ne derdi?

Cevap beni şaşırttı… Ama bir o kadar da ben gibiydi.

Yeliz ÜNAL kimdir? Buyurun, okuyun:

Yeliz Ünal, kendini sürekli yeniden inşa eden bir karakter. Her sabah “yeni bir kahraman” olarak uyanıyor ve hayatını yeniden şekillendiriyor. Bu, zorluklara karşı gösterdiği aktif bir direnişin ve içsel gücün göstergesi.

“Ben her zaman doğruyu söylerim, yalan söylerken bile.”

Bu cümle, onun zihin kıvrımlarındaki felsefeyi anlatıyor. Gerçeklik, sadece mutlak doğrularla değil; insan doğasının gri alanlarıyla da şekilleniyor. Bu ironiyle hayatı okuması, sıradan bir birey değil, düşündüren bir kişilik olduğunu kanıtlıyor.

“Kalabalık yalnızlık” kavramını kullanması ise onu modern çağın sessiz gözlemcisi haline getiriyor. Kalabalıklar içinde, sesler arasında, dijital imgeler içinde yalnız kalmış bir ruhtan söz ediyoruz. Ama bu yalnızlık yıkıcı değil; yaratıcı.

Kedilere olan sevgisi onun bağımsızlığını; leyleklere duyduğu hayranlık ise özgürlük ve yeniden doğuş isteğini yansıtıyor. Yeliz, doğayı sadece sevmiyor — onunla yaşıyor. Modern dünyadan bunaldığında sığındığı yer, bir kedinin mırıltısı ya da bir leyleğin kanat sesidir.

Yeliz Ünal; mizahı, eleştiriyi, melankoliyi ve ironiyle bezenmiş yaşam sevgisini bir arada taşıyor. Onun yazıları ve düşünceleri bir felsefe kitabı değil belki ama dağınık sayfalarda çok büyük bir hayat hikâyesi var.

Birbirimizi tanımakta güçlük çektiğimiz şu günlerde, insan bazen kendini tanımakta bile zorlanıyor. Bir dere kenarına oturup usulca sallanan ağaç yapraklarına bakmak gibi huzurla kendini dinlemek gerekir bazen…

Bazen “Ben kimim? Ne istiyorum?” diye sormak…

Ve cevabı dürüstçe kendinize verebilmek…

Çünkü kendini tanıyan insan cesur olur; cesur olan ise risk almayı bilir. Hayat da ancak kendini tanıyıp cesurca risk aldığında gerçek anlamını bulur.

Kısacası, “kendini bilmek” hem içteki sis perdesini kaldırır, hem de başkalarıyla olan ilişkilerde görünmez duvarları yıkar. Bu yüzden antik filozoflar “Kendini bilen, evreni bilir” der. İnsan kendini tanıdığında; önyargılarını, savunma mekanizmalarını ve duygusal karmaşasını aşar; iletişimdeki çatışmaları ve empati eksikliğini giderir; hedeflerini netleştirip değişim korkusunu yenerek gelişiminin önündeki engelleri kaldırır.

Özetin özeti; kendinizi tanımanız dileğiyle…