Tarih dediğimiz şey, yalnızca geçmişin raflarında sararmış belgeler değildir. O, bugünün stratejilerini şekillendiren, yarına yön veren en büyük öğretmendir. Kimi zaman bir devletin başında, kimi zaman bir teknoloji devinin CEO koltuğunda… Yönetim sanatını anlamak isteyen herkes önce tarihe bakmak zorundadır. Çünkü insan davranışlarının, güç mücadelelerinin ve stratejik kararların doğası bin yıl önce neyse, bugün de odur. Değişen yalnızca araçlar, hız ve etkileşim biçimidir.

11. Yüzyılda Selçuklu Veziri Nizamülmülk, Haşhaşîlerin hançerleriyle karşı karşıya kaldığında doğrudan savaşmayı seçmedi. Maliyetini, riskini ve sonuçlarını hesapladı. Onların ekonomik damarlarını kesti, ittifaklarla çevreledi, halkın gözünde meşruiyetlerini zayıflattı. Kılıç yerine stratejiyle darbe vurdu. Bugün buna “soft power” diyoruz. 21. Y üzyıl diplomasisinin en önemli silahı.

Beş asır sonra Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa’nın kalbinde Habsburg İmparatorluğu ile karşı karşıya geldiğinde yine aynı stratejik akıl işledi. Tek başına savaşmak yerine Fransa Kralı I. François ile ittifak kurdu. Habsburglar iki cephede sıkıştı. Osmanlı Avrupa’da denge politikasının ustası oldu. Fransa ticari kazanç sağladı, Osmanlı askeri gücünü en verimli şekilde kullandı. Bugün bunun adı “stratejik ortaklık”.

18. Yüzyılda İngiltere Hindistan’da doğrudan işgal etmek yerine “böl ve yönet” dedi. Yerel prenslikleri birbirine düşürdü, bazılarına imtiyaz verip diğerlerini dışladı. Askeri güç kullanmadan hâkimiyet kurdu. Bu strateji bugün de yaşıyor: Teknoloji devleri, start-up ekosistemini böler; kimini satın alır, kimini rekabet alanında bırakır.

Bugün tankların yerini veri akışları aldı. Diplomasi masasında altın değil, algoritmalar konuşuluyor. Ama yöntem aynı: Gücü doğrudan değil, akıllıca kullanmak. Nizamülmülk’ün dolaylı stratejisi artık siber güvenlik ve dezenformasyon savaşında görülüyor. Kanuni’nin ittifak modeli NATO’dan AB’ye kadar tüm uluslararası örgütlerde karşımıza çıkıyor. İngiltere’nin “böl ve yönet” taktiği ise sosyal medyadaki kutuplaşmaların modern versiyonu olarak sürüyor.

Bütün bu örnekler bize üç büyük ders bırakıyor. Doğrudan güç en pahalı olandır. Nizamülmülk’ün yaptığı gibi, kılıç sallamak yerine aklı keskinleştirmek çoğu zaman daha etkilidir. Rakibi çevrelemek, kaynaklarını kurutmak ve meşruiyetini zayıflatmak, en sofistike zaferdir. Müttefiklik artık bir lüks değil, zorunluluktur. Kanuni’nin Fransa ile kurduğu ittifak, tek başına en güçlü görünen imparatorluğun bile dengeler karşısında yalnız kalabileceğini gösterdi. Kazanmak için doğru dostlarla yürümek şarttır. Ve son olarak, böl ve yönet şeytanın en parlak silahıdır. İngiltere Hindistan’da bu yöntemle hüküm sürdü ama aynı taktik, imparatorluğun temellerini de kemirdi. Kutuplaşma kısa vadede kazandırır; uzun vadede ise bıçağı tutanın da elini keser.

Bugün Silikon Vadisi’nden Kremlin’e, Beyaz Saray’dan Pekin’e kadar güç merkezleri aslında tarihin eski oyun kitabını yeniden yazıyor. Bir teknoloji şirketi bazen Fatih gibi agresif fetih yapıyor, bazen Kanuni gibi ittifak kuruyor, bazen İngiltere gibi böl ve yönet oynuyor.

Tarihi bilmek, nostalji için değil; stratejik farkındalık için şart. Çünkü bazen bir savaşın ya da pazarlığın sonucunu belirleyen şey, silahın gücü değil, zihnin keskinliğidir. Fatih’ten Silikon Vadisi CEO’suna uzanan bu köprü bize şunu hatırlatıyor: Araçlar değişir, zaman değişir, coğrafya değişir. Ama yönetim sanatı, tıpkı insanın kendisi gibi, özünde hep aynı kalır.