Üyesi olmaktan her zaman gurur duyduğum İzmir Gazeteciler Cemiyeti, sadece İzmir’in değil aynı zamanda Türkiye’nin en önemli sivil toplum örgütlerinden biridir. 1000’i aşkın üyesiyle; kurulduğu 28 Temmuz 1946 yılından beri gazetecileri kucaklamış, sorunlarına sahip çıkmış, Türkiye’de basın özgürlüğünü hep savunagelmiştir.
Şevket Bilgin ve arkadaşlarının bu cemiyeti nasıl kurduklarını ilk ağızdan dinleyenlerdenim. Basın Birliği adı altında faaliyet gösteren örgütlere; dönemin hükümetinin sert baskılar kurmasıyla, gazeteciler cemiyet kimliği altında birleşmişler ve birer güç oluşturmuşlardır.
Daha kurulduğunun ilk yıllardan itibaren dönemin cumhurbaşkanları, başbakanları, bakanları, İzmir’e her gelişlerinde Cemiyet’i ziyaret ederek bu örgüte ne kadar önem verdiklerini göstermişlerdir. Bu geleneğin son 35 yılda terkedilmesinden dolayı üzgünüm. Cemiyeti bir karşı parti organı gibi gören zihniyetin; cemiyet içinde kendi partisinden çok sayıda üyeyi barındırdığını bilmesi gerekir.
Bir başka üzüntüm; vefa ile ilgili.
Cemiyetimiz, başka anlamda çok sayıda vefa örneği sergiliyor ama mesela kurucu başkanı Şevket Bilgin’i anmıyor. Cemiyet’e dönemin Başbakanı Adnan Menderes’i ikna ederek uzun vadede ödeme koşullu binayı kazandıran ve şimdi burada muhteşem bir apartman yükselmesine 65 yıl önce vesile olan dönemin Başkanı Nihad Kürşad’ı yok sayıyor.
İki katlı binayı yıktırıp yerine iki blok apartman diktirilmesine öncülük eden, İlk Kurşun Anıtı’nın mimarı, Urla’da 125 villanın yer aldığı arsayı temin eden dönemin Cemiyet Başkanı Sabri Süphandağlı’yı aklına bile getirmiyor.
Bütün başkanlar ve ekipleri, cemiyete ve üyelerine hizmet sundular. Gümüldür’deki tesislerin satın alınması çok önemlidir. Erol Akıncılar, bu yüzden iz bırakmıştır. Dikili arsaları, İsmail Sivri döneminde kurulan bir kooperatif aracılığıyla satın alınmıştır. Bu değerli arsada evler yapılmış, 40 dönümlük kalan bölüm değer biçilemez haldedir.
Cemiyetimize yakışan; 80 yıla yakışan geçmişini unutmaması, gelecek kuşakların da bu günü unutmamaları için uygun mesajı vermesidir.
Bunun bir izahı olmalı
Sizin de dikkatinizi çekmiştir.
Vali ya da kaymakam, bir etkinliğe katılsa, yanında mutlaka iktidar partisinin il veya ilçe yöneticileri yer alır. O partiye yakın muhtarlar boy gösterir.
Etkinlik, “Tarafsız” bir kimlik taşıyor olsa da o etkinliğe muhalif partililerin katılması hoş karşılanmaz.
Diyelim ki, bir bürokrat, CHP’li belediye başkanını ziyaret etti. Hemen üstten talimat gelir, “Sosyal medyada paylaşma” diye.
Bunu, tanık olduğum için söylüyorum.
CHP’li belediye başkanlarının; belediyelerine ait etkinliklere kaymakamları, valileri çağırıp çağırmadıklarını bilmiyorum. Sadece milli bayramlarda bir araya geliyorlar, sonra ikiye ayrılıp toplu fotoğraflar çektiriyorlar.
Biri seçilmiş, diğeri atanmış.
Atanmış olan en büyük mülki amir. Seçilmiş olan da şehremini yani ‘Şehrin Emin İnsanı’
İki sıfat da muhteşem.
Ama bir araya gelemiyorlar. Atanmışlar çekiniyor, seçilmişler, bu çekingenliği bildikleri için hamle yapamıyor.
Kent hizmetinde bu iki muhteşem güç el ele verse ve sorunların çözümünde ortak akıl kullanarak yol alsa kim kaybeder ki?
Aksine kent kazanır, o kentte yaşayanlar kazanır.
Bu kadarı da fazla
Özellikle emniyet müdürlerinin bir kentte, belli süre görev yapmaları, hem onların, hem kentin yararına diye düşünüyorum. Kenti tanımak, sorunları öğrenmek hemen olacak iş değil.
Buca’da son altı yılda yedi emniyet müdürü değişti. Buca’nın küçük bir İstanbul olduğunu bilmeyen yok.700 bin nüfus ve belki 700 farklı sorun.
Kimseye bu şansı tanımadılar ve bir emniyet müdürünü 2 ay bile tutmadılar.
Sebebi vardır da biz sonucuyla ilgiliyiz.
Her yeni atama sorunu çözme odaklı olsa bu tartışmaya gerek kalmazdı.