Korkularınız içinizdeki umudu eksiltmesin ya da inandığınız her şey aslında gerçek olandır. Ya da duyduklarınıza inanın veya gördüklerinize siz bilirisiniz ama en çok hislerinize inanın.
“İnsanı insan yapan en önemli özellik nedir?” diye sorsam hepiniz ilk önce “Düşünme yeteneğidir, akıldır” diye cevap verirsiniz. Ancak hayvanların da ve hatta bitkilerin de hissedebildiğini, bazen insanların bile düşünemediği şeyleri düşünecek kadar akıllı olduklarını unutursunuz.
İnsanı insan yapan en önemli özellik sevebilme yeteneğidir. Tutkusu, hayatı çekip çeviren aşktır insanı insan yapan. Siz hiç aşkından yataklara düşmüş bir leopar, doğası gereği çiftleşmek için gösterdiği cilveler dışında methiyeler düzen bir sırtlan gördünüz mü? Hayır! Hayvanların, bitkilerin doğasında çiftleşmek/üremek varken insanların doğasında aşk vardır.
Nüans; aynı cinsten olan şeyler arasındaki ince farklılıklardır. Her ne kadar insandan insana, hayvandan hayvana bireysel farklılıklar olsa da bir şeyin doğası bellidir. Onları birbirlerinden ayıran sahip oldukları nüanslarıdır. Ve insanın en önemli özelliği canlı habitatı içerisinde insanı insan yapan nüans ise aşk ve korkularıdır. Çünkü aşk içinde korkuyu barındırır.
Gelelim başka bir korku mevzusuna;
İnsanlar yapay zekâdan bilmediklerinden/öngöremediklerinden korkuyorlar. Tıpkı aşktan korktukları gibi. Yapay zekâ nereye evirilecek? Gelecekte insanları ne bekliyor? Bizim yerimizi alacaklar mı? Bizi yok edecekler mi? Yapay zekâdaki ilerleme üzerinde yapılan araştırmalar insanların yapay zekânın ve robotların geleceğinden endişe duyduklarını gösteriyor. Kimi insanlar hayatı kolaylaştırdığını söylerken çoğunluk, insanlığın yapay zekâ yüzünden gideceği yerden korktuğunu belirtiyor.
Oyun bu ya! Korkular gerçek olur! Ve bu korku sahneye taşınır. Yapay zeka: “Ve perde… “ der.
Yıl 2350 robotlar dünyayı ele geçirmiş. Gerçekleşen büyük robot devrimi sonrasında sağ kalan birkaç insan da kısırlaştırılmış ve köle olarak çalıştırılıyor. İşte böyle bir ortamda kısırlaştırılmış, köleleştirilmiş bir erkek. İnsanlığa dair umudun hep olduğunu bizlere tekrar kere anlatan “Benim hala umudum var” dedirten bir erkek. Bizlerin hayatın içinde olduğumuz gibi o da farklı zamanlarda, farklı özelliklerde üretilmiş iki dişi robotun; Zulo-3 ve Kayno-1 arasında maskesi ile dolaşıyor.
Korkular, varlığını/öz benliğini saklamaya çalışan insan, insanlara özenen insansı robotlar...
Her ne kadar yapay zekâya dair romantik komedi gibi görünse de “Öldür onu sevgilim” isimli tiyatro oyunu aslında hayata dair birçok iz barındırıyordu içinde. Oyunda, robotlar insana dair duyguların peşine düşmüşlerdi. İzlemek isteyenler olur diye çok fazla spolier vermek istemiyorum.
Robot ta olsa sevilme beğenilme ihtiyacı, aşka dair gerçekleri öğrenme isteği, rekabet, korkuların gerçek olması, gerçek sevginin/aşkın eninde sonunda kazanması, insansı özellikleri merak eden insanlaştırılmış mekanizmalar…
Büyük bir hayranlıkla devamı olsa da izlesem dediğim “Öldür onu sevgilim” tiyatro oyunu ve küçücük sahnede kocaman bir kadro varmışçasına sahnede bize hayatı sorgulatan özellikle Sayın Çağatay Özçelik Erdal rolünde bizlere öyle felsefi içerikler verdi ki, oyun sonrası tüylerimin ürperdiğini hissettim. Oyun bana “İnsan olmak ne anlama gelir? İnsan olmak nedir?” sorularını sordurdu.
Dişlilerimiz, mekanik aksamlarımız, beynimize takılmış çiplerimiz, gıcırdayan eklemlerimiz olmasa da çoğumuz mekanik bir hayatı yaşamıyor muyuz? O kadar alışmışız ki rutin olana koşuşturmacaya, o kadar alışmışız ki korkmaya sindirilmeye, o kadar alışmışız ki bize verilen komutlara uygun yaşamaya... Söyler misiniz; robottan ne farkımız var?
Cevabı bulamayanlar için ben söyleyeyim; küçük bir nüans ile ayrılıyoruz diğer her şeyden. Sevgi! Sevdiğimiz ve sevildiğimiz kadar insanız. Sevmiyorsak bir makinenin dişlisinden farkımız yok. Yiyip, içip, uyuyan…
Ben bir makine değilim!
Ayrıca oyundan sonra “Sanal aşk” kavramından sonra “Yapay aşk yaşanır mı?” diye de sordum kendime. Yapay zekâ ile gerçek aşk mümkün mü? Düşünsenize hiç sıkılmadan saatlerce sohbet edebileceğiniz birini hayal edin. Size trip atmıyor, sizi aldatmıyor, küsmüyor, değersiz hissettirmiyor. Peki ya gerçekliği? Kokusu? Korkusu? Peki ya gözlerindeki ışıltı?
Kaybetme korkusu olmayan, fişini taktığında sana duymak istediklerini söyleyen, kokusuz, korkusuz sadece tatmin üzerine kurulu roborot duyguyu kim yaşmak ister ki? Ütopik ve distopik!
Biliyorum ki yapay bir zekâ mümkün olsa bile yapay bir aşk asla mümkün olmayacaktır. Çünkü tüm duyguları taklit edebilirsiniz aşk dışında!
Bildiğim kadarıyla yapay zekâ ilk defa tiyatro oyununda ele alınıyor. Sevgili Çağatay Özçelik, Munis Düşenkalkar ve Melis Yıldıran’ın muhteşem oyunculuklarını keyifle izlemenin yanında oyun bize yapay zeka felsefesini sorgulatıyor.
İçimizi bunaltan dramlardan biraz uzaklaşmak, üç kişilik dev kadro ve sahneye sığmayan oyunculukları ile biraz geleceği, biraz insanlığı, biraz aşkı sorgulamak isterseniz “Öldür onu sevgilim” oyununu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Kimi zaman gülümseyeceğinize kimi zaman muhteşem hazırlanmış ses efektleri ile sizi içine çeken oyunda keyifli bir zaman geçireceğinize garanti verebilirim.
Hala hissedebilenlere sevgilerle…
Ylz derki; Duygularınıza dikkat edin yanlış bile olsalar aman yapay olmasınlar…
Öldür onu sevgilim
Yeliz Ünal
Yorumlar