Gün içinde ruh hâlinizin değiştiği oluyor mu? Sabah başka, öğlen başka, akşam bambaşka hissettiğiniz anlar… Bir an sevinç duyup hemen ardından hayal kırıklığı, heyecan ya da kaygı yaşadığınız oluyor mu?
Psikolojide bu durum bazen “duygu dalgalanması” ile açıklanır; ancak bu sizi, manik depresif yapmaz. Kaygı düzeyi yüksek olan birçok kişide ruh hâlinin gün içinde sık sık değişmesi oldukça yaygındır. Üstelik bu durum, psikolojik bir bozukluktan çok günümüz dünyasının hızına insan zihninin uyum sağlama çabasından kaynaklanıyor. Kısacası, ruh hâlindeki dalgalanmalar artık çoğumuzun ortak meselesi hâline geldi. Üzülmeyin psikolojiniz bozuk değil.
Dünya artık öyle bir hızla akıyor ki, zamanın eski zaman olmadığı ortada. Bir haftayı bir güne, bir yılı birkaç aya sıkıştırıyoruz. Kur’an-ı Kerim’de “kıyamet yaklaştıkça zaman hızlı akar” diye işaret edilen o hâl, bugün neredeyse bilimsel bir veri gibi: Duygularımız, kararlarımız, yaşam biçimlerimiz bile bu hızın altında şekil değiştiriyor.
Bu çağın insanı tek bir kişilik tipine sığmaz hâle geldi. Psikoloji introvert, extrovert, ambivert, omnivert gibi yeni kavramlar üretiyor ama yetmiyor. Daha geniş bir bakış gerekiyor: Omniverse. Omniverse, insanın artık tek bir ruh hâli değil, bir “çoklu evren” gibi yaşadığını anlatıyor. Bir gün dışa dönük, bir gün içe kapanık; bir sabah umutlu, akşamına yorgun… Ruh hâlimiz, sanki evrenin farklı gezegenlerine savrulan bir parçacık gibi. Ve dürüst olmak gerekirse bu artık bireysel bir özellik değil; çağın genel iklimi.
En sevdiğim şarkılardan biridir; Athena’nın “Ben Mesela” şarkısı. “Ben mesela…” diye başlayan cümleler bugün herkesin ortak iç sesi. Bazen konuşkan, bazen sessiziz. Bazen dünyayı değiştireceğimize inanıyoruz, bazen hiçbir şeye gücümüz yokmuş gibi hissediyoruz. Bu değişken ruh haline alıştık gibi. Dünyanın hızına ruhumuz yetişemiyor, yetişmek zorunda da değil aslında.
Şehirler sıkışıyor, gündem patlıyor, teknoloji nefes bile aldırmıyor. Sabah haberleri açıyorsun, bir saat içinde üç kriz düşüyor. Sokakta ayrı, sosyal medyada ayrı, evde bambaşka bir atmosfer var.
Bugün Türkiye’nin bile ruh hâli haftalık değişiyor. Bir haftada üç farklı ülke yaşıyorsun: Siyaset başka, ekonomi başka, sosyal medya bambaşka…
Dünya da anormal değil: Bir yerde yapay zekâ devrimi, bir yerde savaş, bir yerde çevre felaketi… Geleceğe koşanlarla geçmişe sığınanların aynı anda var olduğu tuhaf bir denge.
“Zaman hızlandı” derken abartmıyoruz; gerçekten hızlandı. Ama acı gerçek şu: Hızlanan zaman değil, biziz. Bu hız çağında dünya çözümü “yavaşlıkta” aradı ve Sakin Kentleri yarattı: Seferihisar, Akyaka, Gökçeada, Mudurnu… Dünyadan Orvieto, Jeonju, Ludinghausen…
Hepsi aynı mesajı veriyor: “Hızın hükmünde kaybolmayın, yavaşlığı geri çağırın.” Ama sorun şu: Sakin kent var, sakin şehir var… Fakat sakin insan yok.
Telefonundaki bildirim susmuyor ki zihnin sussun!
Denize bakıyorsun ama parmakların haberlere gidiyor. Doğanın ortasında bile zihin dağınıklığıyla geziyorsun. Sorun şehirlerde değil; şehir gibi yaşayan zihinlerimizde.
Ekonomi hızlandırıyor, teknoloji hızlandırıyor, sosyal medya hızlandırıyor… Ama insan hızlandıkça daha iyi yaşamıyor; sadece daha çok savruluyor.
Ben mesela… Gerçekten kimim? Ve bu hızın içinde nereye gidiyorum? Hayata yetişmiyorum diye düşünüyorsanız Ylz der ki; Dünya hızlanırken insanın yapabileceği en akıllıca şey şu: Kendi merkezini yeniden kurmak. Kendi güvenli limanını oluşturmak. Kimi zaman bir kitap, kimi zaman bir köy evi, kimi zaman bir deniz havası veyahut sarıldığınızda huzur duyacağınız biri…
Çünkü biz hızlandıkça dünya düzelmiyor; dünya hızlandıkça biz dağılıyoruz. Onun için sakin şampiyon…
Sakin şampiyon
Yeliz Ünal
Yorumlar